19 Kasım 2012 Pazartesi

‘İstanbul kırmızı çizgilerini aşarsa kendine yetemez’

‘Maslak 1453 Projesi’ne karşı çıkan Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, “İstanbul’da orman alanlarına sahip çıkmak istiyoruz. İstanbul kırmızı çizgilerine dayandı ve bu sınırı geçerse kendine yetemez” dediKutlu ESENDEMİR / HabertürkAVRUPA'nın en büyük başkenti İstanbul çarpık yapılaşma ve orman talanıyla fethedilmiş durumda. Bunun son örneklerinden birini de geçen hafta Genel Yayın Yönetmenimiz Fatih Altaylı, Gazete Habertürk'te ortaya koydu. Bunun üzerine işadamı Ali Ağaoğlu tarafından, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden esinlenerek adlandırılan "Maslak 1453" konut projesinde kullanmaya kalktığı Fatih Ormanı'ndaki kiracı sözleşmesi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından iptal edildi. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Ağaoğlu'nun "Maslak 1453" projesine, sürecin başlangıcından bu yana karşı çıkıyordu. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman'la buluştuk. Hem projeye itirazlarını hem de İstanbul'da şehircilikte yaşanan sorunları konuştuk. Ağaoğlu, tv reklamlarında, büyük buluşunu izleyiciye, "Evinizin yanında şöyle bir orman olsun istemez misiniz? İşte orman!" sözleriyle duyuruyordu. Neden, kimsenin aklına ormanın yanına böyle projeler yapmak gelmez? Çünkü ormanların kenarında böyle bir yapılaşma hakkı verilmez. Bu çok ayrıcalıklı bir imar hakkı ve buranın bir kamu arazisi olmasını, orman kenarında olmasını bir süreliğine unutsak ve kentin her hangi bir yeri diye düşünsek dahi çok yoğun yapılaşma hakları getiren bir imar planı var ortada. Kentin herhangi bir yerinde yapılmasına izin verilmemesi gereken bir yapılaşmaya ormanın yanında izin veriliyor. Bu olağan dışı ve kabul edilemez durumla ortaya emsali bulunmaz bir iş çıkıyor. Kimsenin aklına gelmez mi böyle bir proje? Tabii ki gelebilir. Ama bu akla gelen projeleri gerçekleştirmek için öncelikle böylesi bir imar hakkını elde etmek gerekir. İşin sırrı burada yatıyor. Projeye siz neden karşı çıkıyorsunuz?Maslak 1453 Projesi'nin bizler için adı, 'Ayazağa Gecekondu Önleme Bölgesi'dir. Biz projenin adı ya da sahibi nedeniyle karşı bir duruş sergilemiyoruz. Biz İstanbul'da her gün gıdım gıdım kaybedilen orman alanlarına sahip çıkmak, kentte başta ulaşım olmak üzere altyapıyı kullanılamaz hale getiren plan değişikliklerinin gerçekleştirilmesini engellemek istiyoruz. Çünkü İstanbul artık kırmızı çizgilerine dayandı ve bu sınırı geçmek demek kendi kendine yetemeyen bir kent olması demek. Bu alan askeri bir alandı. Şu an planda ne olarak görünüyor?Burada hangi inşaat firmasının hangi projeyi gerçekleştirdiği değil, öncelikle buranın sizin de söylediğiniz gibi kamuya ait olması önemli. Kamu arazilerine satılacak birer mal olarak bakma alışkanlığımızı bir kenara bırakmamız gerekiyor. Çünkü bu alanlar tüm kentlilere ait. Bu alan, orman komşuluğunda yer alan bir arazi. Bir askeri alan ve TSK'nın Güneydoğu'da yapılan karakol binaları karşılığında İstanbul'da daha birçok örneğini gördüğümüz TOKİ'ye devrettiği arazilerden biri.'AYRICALIKLI İMAR HAKKIYLA DONATILDI'İmara açılma sürecinde neler yaşandı?Bu alan ilk kez 2009'da TOKİ tarafından yapılan plan değişikliğiyle konut, alışveriş merkezi, özel okul alanlarını içeren bir yapılaşma hakkıyla donatıldı. Bu planlarla mevcut planla verilen yapılaşma koşullarının çok üzerinde yapılaşma hakkıyla donatılıp, ayrıcalıklı imar hakkı verilerek yoğun bir yapılaşmaya açıldı. 2009 yılında yapılan plana açtığımız davada bilirkişi heyeti de bizleri haklı buldu ve planın şehircilik ilkelerine aykırı olduğunu söyledi. Bu rapor ardından da Bakanlığın 2011'de yaptığı planlar ortaya çıktı. İkinci planı da dava konusu ettik ve şimdi İdare Mahkemesinin kararını bekliyoruz. Plan değişikliğinin Ağaoğlu için özel bir anlamı var mı?Bu alan ihaleye çıktığında ihaleyi ilk olarak başka bir firma aldı. Ağaoğlu ihalede ikinci sırada kaldı. Fakat ihaleyi alan firma taahhüt ettiği bedeli ödemeyince ihale Ağaoğlu'nda kaldı. İlk plan ikinci planla benzer yapılaşma hakları içeriyordu. Yani ihaleyi alanın kim olduğu değil, kamu için esasında buradan ne kadar alınacağı önemli. Ama az önce de söylediğim gibi esas sorunumuz kamu arazilerine ille de satılması gereken, özellikle de yapılaşma hakları maksimum hasılatı elde etmek için neredeyse sınırsızlaştırılan mülkler olarak bakmamız. Kimin aldığı ya da hangi projeyi yapacağının çok önemi kalmıyor. Esas olan hasılat oluyor. Ama bugün kazançlı görünen bu tablonun faturasını yine biz ödeyeceğiz.'60 METRELİK KOT FARKI EK YAPILAŞMA DEMEKTİR'Projeyle ilgili temel kaygınız ne? Arazinin düzlenen aşırı eğimli yapısı ve alanın iki noktası arasında 60 metreyi bulan kot farkı, bodrum katların emsal harici, yani planda verilen yapılaşma hakkı harici olması kaygı verici. Buna göre bu alanda neredeyse sınırsız yapılaşma hakkına sahip oluyorsunuz. Çünkü 60 metre ek yapılaşma hakkı demek, ilk 20 katın muaf tutulması demek. Bu örnek esasında karşımızdaki tablonun vahametini anlatmaya yeterli. Tabii bu kaygıya, bu alanın orman kenarında olması ve bu orman alanlarının da yapılaşma baskısı altında kalacağı kaygıları ekleniyor. Proje, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın kararından nasıl etkilenir? Görünen o ki; projeye ait sunulan belgelerde, orman alanın da projenin bir ayağı olacağı ve yalnızca bu alanda konut sahibi olanların kullanımına ayrılacağı belirtilmiş. Ama proje alanı orman değil ve proje, açmış olduğumuz davalarda yürütmeyi durdurma kararı çıkmadığı sürece devam edecek. Bu nedenle projenin bu kararla durdurulması beklenmemekte. 'Taksim Projesi'yle, çok kimlikli olan Beyoğlu seçkinleştirilecek'Yeni Taksim Projesi bittiğinde vatandaşlar nasıl bir Taksim görecek?İstanbulluların önce eski Taksim'i özleyeceklerini söyleyebilirim. Bugüne kadar tüm İstanbulluların mekanı olan kozmopolit, çok kimlikli, çok sesli Taksim'in soylulaştırılması çabasını izliyoruz. Taksim Projesi, Beyoğlu'nda yapımı planlanan, özellikle İstiklal Caddesi üzerinde gerçekleşen ya da gerçekleştirilmesi amaçlanan projelerle değerlendirildiğinde, Beyoğlu'nun seçkinleştirme süreci içinde olduğunu söylemek gerek. Belleklerde yer etmiş bir kültür merkezi olan Emek Sineması'nı alışveriş merkezi yapmak isterken bölgenin en büyük parkı olan Taksim Gezi Parkı'na kültür merkezi inşa etmek, gerçekten büyük bir çelişki.Trafiğin yeraltına alınması yoğun trafiği rahatlatmayacak mı?Tersi bir süreç yaşanacaktır. Yani trafik artacaktır. Çünkü çevre yolları tıkalı bir meydanda böylesi bir kavşak çözümlemesi yaptığınız da kaçınılmaz olarak araçlar bu yolu tercih edecek. Ulaşımda defalarca kanıtlanmış böylesi bir denklem varken bunun adına "yayalaştırma" demek, hedefi saptırmaktan başka bir şey değil. 3. köprü yapılaşmaya neden olacaktırHaliç Metro Köprüsü İstanbul'un siluetlerinden biri oldu. Köprü, bittiğinde İstanbul'a ne katacak ne götürecek?Haliç Metro Geçiş Köprüsü, UNESCO ile karşı karşıya geldiğimiz bir proje. UNESCO, "Yapmayın. Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Süleymaniye Cami'nin siluetini bozacak, yapmanız durumunda sizi tehlike altındaki listeye alırız" dedikçe ısrar ettik. Köprü yapılınca İstanbul trafiğine çözüm olarak önerdiğimiz metro hatlarından biri açılmış olacak, İstanbul için iyi bir işi gerçekleştireceğiz. Ama köprü tasarımındaki ısrarımız nedeniyle hem tarihi yarımada gibi korumak için tüm dünyaya söz verdiğimiz bir alanın siluetini bozacağız, hem de büyük ihtimalle İstanbul, "Tehlike altındaki miras" listesine alınacak. Büyük bir prestij kaybı da cabası.3. köprü İstanbul'da ne gibi değişmeye yol açacak?İstanbul kent makroformunu son 40 yıldır köprüler belirliyor. Köprü ve bağlantı yollarının geçtiği alanlar çok hızlı bir yapılaşma sürecine girdi. Benzer bir senaryo 3. köprüyle de yaşanacaktır. İstanbul, "Kırmızı çizgi" dediğimiz su havzaları ve prman alanlarına doğru bir büyüme eğilimine girecek. Bu da İstanbul'un doğal kaynaklarını tamamen yitirmesi anlamına gelir. Herkes 'Burada yapılaşma olmayacak' diyor ama otuz yıl önce orman alanları işgal edilirken de aynı şeyi söylüyorduk. Bugün o alanları 2B yasasıyla satıyoruz. Yani bu işgali meşrulaştırıyoruz. İstanbul'un ne yazık ki kuzey ormanları ve havza alanları aunı senaryoyu köprüyle birlikte tekrar yaşayacak.  'Siluet bir kentin kimliğidir' Siluet, bir şehir açısından neden önemlidir?Çünkü siluet bir kentin kimliğidir. Kentleri kimlikleri ve kendi özgün yapıları diğerlerinden ayırır ve biricik kılar. New York gökdelenleriyle kimlik bulur. İstanbul'sa alçak katlı birbirinin manzarasını kesmeyen, komşusuna saygı göstererek inşa edilmiş daha mütevazi yapılarıyla. Bugün İstanbul'a denizden gelen yabancı bir kişinin ilk düşüneceği şey İstanbul'un kafasının çok karışık olduğu olacaktır. Çünkü bir kule, bir alçak yapı, bir kule, bir cami ve minarelerinden oluşan, etrafı tamamen denizle çevrili bir kentin plansızlığıdır ortadaki tablo. Tarihi sekiz bin yıl öncesine giden üç imparatorluğa başkentlik yapmış bir kentin siluetini değil, Dubai gibi çölün ortasındaki bir kentin siluetini görüyoruz sanki.Bir kentte gökdelen yapılmaz mı? Neden yapılmasın? Ama nerede yapılacağını, nasıl yapılacağını planlarsınız önce. Bu kent İstanbul ise Boğaz'da ya da Tarihi Yarımada çevresinde değil, kentin iç bölgelerinde tarihi siluetini etkilemeyecek alanlarda yaparsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder