21 Ekim 2012 Pazar

‘Çocuk büyüdüğünde epidural yardım etmez!’

Dünyada doğumu bir insan hakları meselesi olarak ele alan bu konuda canla başla mücadele eden bir avuç insan var. Janet Balaskas'da onlardan biri. Yazar 'Aktif doğum' hareketinin mucidi. Kısa süre önce bir dizi seminer için Türkiye'ye gelen Balaskas mücadelesini anlattı Damla ÇELİKTABAN / HT PAZAR Senelerdir insanları doğum için eğitmeye, bilinçlendirmeye çalışıyorsun... Neden bu kadar çok uğraşıyorsun? Nasıl doğum yaptığımız neden önemli ki? Bebekler kolaylıkla, sevinçle doğmalı; anneler de onları memnuniyetle, heyecanla karşılamalılar. Doğumun kendisi aslında böyle bir şeydir ve doğum kendi haline bırakılırsa doğal işleyiş ve hormonlar zaten bunun için çalışır. Aksi halde aşırı medikalleşen doğumlarda doğanın bütün avantajları yok olur.Bebekler doğduklarında algıları açık mıdır? Nasıl bir ortama geldikleri onlar için fark eder mi? Algılar daha anne karnındayken çalışmaya başlar. Bebek rahimdeyken sesleri tanır, annesinin duygularını hisseder. Doğduklarında yüzlerindeki ifadeyi görebilirsiniz; annesini tanır, ona gülümser. Özellikle de doğum sırasında bu algılama çok yüksektir; doğum sırasında başına gelenleri hayatı boyunca kendinde taşır.Doğum ortamı ve şekli bebeğin nasıl bir insan olacağı konusunda belirleyici mi? Kesinlikle. Bebek eğer güvenli ve sevgi dolu bir ortama doğarsa yaşamaktan mutluluk duyan bir insan olur. Doğumda travmatize olursa, annesinden ayrılırsa bunları da kendinde taşır. İçinde yaşadığımız zamanda çok fazla sayıda insanın yetişkin yaşlarını terapide geçirmesinin travmatik doğum tecrübeleriyle ilgilisi var. Doğumda edindiğimiz izlenimler genetik yapımıza kodlanır...Michel Odent'in "Plastikler Çağında Doğum" isimli kitabında doğurma kabiliyetinin nesiller içinde yok olabileceğinden bahsediyordu. Hormonlar birkaç nesil boyunca bastırılmaya devam ederse içgüdülerin kaybolma ihtimali var. Bu içgüdüyü henüz kaybettiğimizi sanmıyorum. Ama doğuran kadının ihtiyaçlarına dair yeni bir anlayışa ihtiyaç var.Aktif Doğumun mucidisiniz. Bunun prensiplerini anlatır mısınız? Aktif doğumun mantığı doğum esnasında kadını içgüdüsel hareket edebileceği şekilde rahat bırakmaktır. Bebek aşağı doğru inmeye, rahim bebeği aşağı itmeye çalışırken kadını yatay pozisyona sokmak doğal işleyişe engel olur. Dikey durumda doğum ağrısıyla başa çıkmak kadın için daha kolaydır; yer çekiminin yardımını kullanmak akıllıca. Sırt üstü yatarak doğurma pozisyonu anne ya da bebek için dezavantajlı ama medikal personel için faydalı. Bu şekilde doğumu kontrol etmek daha kolay.Peki yüzyıllar boyu hareket halindeyken nasıl olmuş da kadınlar kendilerini doğum masasında yatar bulmuşlar? Binlerce yıl, çeşitli kültürlerde kadınlar doğururken hep dik pozisyonlarda durmuşlar. Değişim bundan 300 yıl önce (jinekolojik alet) forseps icadıyla başlamış. Forseps ile bebeği çıkarmak için kadının sırt üstü yatması gerekiyor. Bu dönem aynı zamanda ebelerin cadı diye yakıldığı, doktor bile olmayan erkeklerin doğum işine el attığı zamanlar. Doğumun evden hastaneye geçişi de bu zamanda. Sırt üstü yatma ağrılarla baş etmeyi zorlaştırdığı için bunlarla baş etmek maksadıyla kloroform kullanıldı. Bu da ölümleri ve dolayısıyla ölüm korkusunu artırdı. Şimdilerde ölümden korkmasak bile acıdan ve rutin müdahalelerden korkuyoruz.Epidural varken neden acıdan korkalım ki? Epidural acıyı engeller ama hormonların doğal salınımını da engeller ki bunlar kadını anneliğe hazırlarlar, anne bebek bağını sağlar. Doğum acısız olabilir ama sonrası için bunu söyleyemeyiz. Çocuğunuz ergenliğe girdiğinde başınıza geleceklerden epidural ile korunamazsınız. Doğum sırasındaki rahatsızlık, acı annelik yolculuğunun sadece başıdır. Vücut kimyamız kendi haline bırakıldığında acıyla başetme yollarını sunar.İngiltere'de kadınlar doğumda aktif olabilmek için sokak gösterileri yaptılar ve bunu tıp dünyasına kabul ettirdiler. Türkiye'de bu değişimin gerçekleşmesi için yol nedir? Yani kadınların bedenlerine, tıbbın doğaya güvenmesinin; müdahalesiz doğumun geri gelmesinin yolu... Değişim burada da başladı. Çeşme'deki doğuma hazırlık eğiticileri kongresinde bunu konuştuk... Bu konuya gönül veren doktorlar, ebeler var. Burada yaptığım iki atölye çalışmasında kadınların değişime hazır olduğunu gördüm. Bu çok yavaş bir değişim. İngiltere'de olan da buydu. Michel Odent gibi insanlar gelip hamile kadınları eğittiler. Doğal doğuran kadınları gören doktorlar da kadının ve bebeğin ne kadar iyi durumda olduğunu görüp bundan etkilenecek. Ailelerin neşesi ve memnuniyeti bulaşıcıdır. Bu değişim bütün dünyada başladı... Hipokrat yemininin özüBizde de gereksiz sezaryenlerin sayısını düzenlemek için bir yasa çıkarıldı. Doktorlar, kadınlar bu fikre yabancıyken böyle bir yasanın çıkması mantıklı mı? Evet; keşke bütün ülkeler bunu yapsa. Sezaryen hayat kurtarma ameliyatıdır, bir doğum tercihi değil... Herkesin sezaryenle doğduğu bir dünyanın gelecekte neye benzeyeceğini düşünemiyorum. Sezaryenin birçok uzun süreli yan etkisi var. Sevme kapasitesinin düşüşü de bunlardan biri. İnsanlar sevme yetisini doğumdaki hormonal fizyoloji yoluyla edinirler.Yoksa hiç bir şey yapmadan durmak doktorlar için çok mu zor? Hem de nasıl! Hiç bir müdahalenin yapılmadığı doğum filmlerini izlemekte bile zorlanıyorlar. Hipokrat yemininin özü şudur: Zarara yol açma! Güvenli bir ortam yarat..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder