21 Ekim 2012 Pazar

Avşar, jüriyi sansür kurulu zannederse

BİR film yarışmasının jüri üyesi olarak “değerlendirmesi” gereken bir filmi, “Bu film ahlaksız” diyerek “yasaklatmaya” çalışan, film hakkında suç duyurusunda bulunan Hülya Avşar’ı eleştirmiştim. “Jüri üyeliği, sansür kurulu üyeliği değildir” diyerek. Aldığı tavrı da onun “zekâsına” yakıştıramadığımı söylemiştim. Avşar, son derece nazik bir yanıtla, “O filmi kızına seyrettirir mi?” diye sormuş. Soru o kadar güzel ki, benim ne denli haklı bir eleştiri yönelttiğimi gösteriyor. O film hakkında hiçbir fikrim yok. İzlemedim. Anlatılanlara bakarak kızıma izletmeyeceğimi, 12 yaşında herhangi bir çocuğun seyretmesine izin vermeyeceğimi söyleyebilirim. Zaten mesele de burada. Bu işler, yani bir filmi kaç yaşındakilerin izleyebileceğine karar vermek yarışma jürilerinin değil, sansür kurullarının işidir. Bugün sinemalarda izlediğiniz her film, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, en özgür ülkesinde bile sansür kurullarının denetiminden geçer. Bu kurullar o filmi izleyecek kitlenin hangi yaştan başlaması gerektiğine karar verirler. Film yarışmalarının jürileri ise asla böyle bir şey yapmazlar. Onlar filmlerin “iyi” olup olmadığına, sinema sanatı ölçülerinde “kalitesine” bakarlar. Uluslararası hiçbir film festivali, “Bu filmi mahkemeye vereceğim, bu filmi yasaklatacağım” demez. Zaman zaman film festivallerinin veya yarışmalarının ön jürileri, bazı filmlerin kalite veya içerik olarak o festivale veya o yarışmaya katılmasını istemeyebilirler. Ama o filmi yasaklatmak gibi bir çaba içine girmezler. Çünkü bilirler ki, yasakçılık iyi bir şey değildir ve hızla yaygınlaşabilir. Bugün Hülya Avşar’a göre ensest içerik “yasaklanması” gereken bir şeydir, yarın bir başka jüriye göre Hülya Avşar’ın meşhur mastürbasyon sahnesi yasaklanacak niteliktedir. O yüzden jüriler, aklı başında jüriler yasakçı olmazlar. Jüri kurulu ile sansür kurulunu birbirine karıştırmazlar. Her ikisinin işi başkadır. Hülya Avşar istiyorsa, bakanlığa başvurarak sansür kurulu üyeliğine aday olabilir. Ama bir daha bir jüriye asla girmemesi gerekir. Tabii çağrılmaması da! BM ile itibarsızlaştırma Başbakan Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’in mevcut yapısıyla ilgili eleştirileri ve “değişmesi gerektiği” yönündeki çağrısı geçen hafta “yenilikçi bir fikir” olarak görüldü ve hayli yankı yaptı. Fikri alkışlayanların hatırlamadığı veya bilmediği ise Başbakan’ın bu çağrıyı ilk kez yapmadığıydı. Erdoğan, aynı sözleri geçen yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada söylemiş ve ardından da birkaç kez tekrarlamıştı. Erdoğan’ın söylediği gibi, BM bugünkü durumuyla sorun çözmekten çok sorun üretmeye daha müsait bir yapı içinde. Ancak Erdoğan ne derse desin, ben bu yapının değiştirileceğini zannetmiyorum. Çünkü BM bu haliyle bazılarına çok iyi hizmet ediyor. Yasin El Kadı ismini hatırlayanınız var mı? Mutlaka vardır. Yaklaşık 10 yıl kadar önce, dünyada İslami terörün finansörü olduğu gerekçesiyle BM tarafından hiçbir yargı kararına dayanılmaksızın “suçlu” ilan edilen Yasin El Kadı’nın dünya çapında bütün varlıkları dondurulmuş, adam iş güç yapamaz hale getirilmişti. Hepimiz de El Kadı’nın İslami terörün finansörü olduğuna BM kaynaklı bilgilerle inandırılmıştık. BM üyesi olarak Türkiye de El Kadı’nın malını mülkünü dondurmuş, hatta kendisiyle teması olanları da “itibarsızlaştırmıştı”. Geçen hafta ilginç bir gelişme oldu. Birleşmiş Milletler, Yasin El Kadı hakkındaki tüm suçlamaları kaldırdı ve yargı kararı olmadan karalanan El Kadı’yı akladı. Bu gelişme üzerine Yasin El Kadı’yı da yakından tanıyan bir dostumla konuştum. “Nasıl oldu da BM kararı kaldırıldı?” diye sordum. “Sen onu bir de El Kadı’ya sor” dedi. Bütün bu süreç boyunca Yasin El Kadı’nın çekmediği dert kalmamış. Dünya çapında bütün işleri sekteye uğramış, iş yaptığı insanlar vebalı gibi kendisinden kaçar, en azından uzak durur olmuşlar. Yasin El Kadı “suçsuz olduğunu” ispatlamak için 200 milyon dolardan daha fazla parayı hukuk bürolarına harcamış. Ve sonunda aklanmış. Anlayacağınız, BM böyle işlere hâlâ yarıyor ve “patronlarının” talebine göre “itibarsızlaştırma” operasyonlarını gayet güzel yürütebiliyor. Tabii “Patronların talebine göre itibarsızlaştırma görevi yapan tek kurum Birleşmiş Milletler’dir” dersek haksızlık etmiş oluruz. Her yerde “gücü” olanın, canının istediğini itibarsızlaştırmayı başardığını görüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder